http://stockholm.hostmaster.org/articles/poisoning_the_wells_zionist_biological_warfare/tr.html
Home | Articles | Postings | Weather | Top | Trending | Status
Login
Arabic: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Czech: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Danish: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, German: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, English: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Spanish: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Persian: HTML, MD, PDF, TXT, Finnish: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, French: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Hebrew: HTML, MD, PDF, TXT, Hindi: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Indonesian: HTML, MD, PDF, TXT, Icelandic: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Italian: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Japanese: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Dutch: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Polish: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Portuguese: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Russian: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Northern Sami: PDF, Swedish: HTML, MD, MP3, TXT, Thai: HTML, MD, PDF, TXT, Turkish: HTML, MD, MP3, PDF, TXT, Urdu: HTML, MD, PDF, TXT, Chinese: HTML, MD, MP3, PDF, TXT,

Kuyuları Zehirleme: Siyonist Biyolojik Savaş, Uluslararası Hukuk ve Kolonyal Şiddetin Sürekliliği

Modern İsrail mitolojisinde, 1948 olayları genellikle bir hayatta kalma savaşı, varoluşsal bir tehdit altında ulusal doğum anı olarak çerçevelenir. Ancak bu anlatının altında, Filistin kuyularının ve su kaynaklarının kasıtlı olarak zehirlenmesi de dahil olmak üzere, iyi belgelenmiş bir savaş suçları tarihi yatıyor. İzole sapmalardan uzak olan bu eylemler, nüfus azaltma, caydırıcılık ve bölgesel konsolidasyonun daha geniş bir stratejisinin parçasıydı — bu strateji, bugün işgal altındaki Batı Şeria’daki su altyapısının tahrip edilmesi ve Gazze’nin tamamen kuşatılmasıyla devam ediyor.

Su kaynaklarını, özellikle biyolojik ajanlarla zehirlemek, yalnızca bir savaş alanı taktiği değildir. Bu, uluslararası hukuk kapsamında bir savaş suçu, kitlesel acılara yol açan bir silah ve insan onuruna karşı bir suçtur. 1948 yılında bu eylemler, İsrail’in süreklilik yükümlülüğü ve daha sonra katılımıyla bağlı olduğu 1907 Lahey Sözleşmesi IV uyarınca zaten yasa dışıydı. Bu makale, Siyonist su zehirleme operasyonlarının belgelenmiş tarihini, yasal sonuçlarını ve Nakba’dan günümüze bu taktiğin sürekliliğini ortaya koyuyor.

1948’de Biyolojik Savaş: Politika Olarak Zehirleme

Akka (Mayıs 1948): Suda Tifo

Mayıs 1948’de, Siyonist güçler Filistin şehri Akka’yı kuşattığında, Haganah’ın gizli Bilim Birimi (Hemed Bet), şehir su kaynağına tifo temelli bir biyolojik ajan yerleştirdi. Amaç, sivil nüfusu zayıflatmak, panik yaratmak ve kaçışı hızlandırmaktı.

Bu, savaş sırasında Siyonist güçler tarafından bilinen ilk bakteriyolojik silah kullanımıydı. Bu, bağımsız ajanların eylemi değil, sivilleri hedef alan planlı bir askeri operasyondu.

Gaza (Haziran 1948): Başarısız Bir Biyoterör Komplosu

Akka’dan kısa bir süre sonra, aynı birim, o dönemde Mısır yönetimi altında olan Gaza’da benzer bir tifo zehirleme operasyonu gerçekleştirmeye çalıştı. Bu kez, ajanlar patojeni yerleştirmeden önce Mısır güvenlik güçleri tarafından yakalandı.

Saldırı başarısız olsa da, birden fazla cephede koordine edilen biyolojik savaş taktiklerinin açık bir modelini gösteriyor.

Biddu ve Beit Surik (Bahar 1948): Köy Kuyularının Kirletilmesi

Nakba öncesinde, Kudüs’ün kuzeybatısındaki Filistin köyleri — Biddu ve Beit Surik dahil — Siyonist güçlerin yerel kuyuları zehirleme veya sabote etme girişimlerini bildirdi. Bu köyler, Kudüs’e tedarik yolları üzerinde stratejik olarak konumlanmıştı.

Mikrobiyolojik kanıtlar hiçbir zaman bulunamadı (muhtemelen zaman ve yıkım nedeniyle), ancak bu model, kırsal alanlarda bilinen Siyonist sabotaj operasyon profiline uyuyor.

’Ayn Karim (1948): Rezervuar Sabotajından Sonra Toplu Hastalık

Kudüs’ün batısında yer alan ’Ayn Karim, Haganah baskınlarının köydeki su rezervuarını hedef almasının ardından ani bir hastalık salgını yaşadı.

Bu olay, yalnızca zarar vermek için değil, aynı zamanda korku tohumları ekmek ve kaçışı teşvik etmek için psikolojik ve biyolojik taktiklerin birlikte kullanıldığını gösteriyor.

Ein al-Zeitun (Nisan–Mayıs 1948): Su Altyapısının Yıkımı

Galile’de, Palmach Ein al-Zeitun’u saldırdı, birçok sakini öldürdü ve geri kalanını kovdu. Ardından, Siyonist güçler köyün kuyularını ve su kanallarını yok ederek geri dönüşü imkansız hale getirdi.

Su kaynaklarının yok edilmesi sadece tesadüfi bir hasar değildi. Bu, köyleri kalıcı olarak boşaltmak için hesaplanmış bir stratejiydi.

Geniş Galile: Kaynakların Planlı Zehirlenmesi

Deklasifiye edilmiş IDF kayıtları, Siyonist güçlerin özellikle ateşkes hatlarına yakın Galile köylerinde su kaynaklarını zehirlemeyi veya devre dışı bırakmayı planladığını gösteriyor.

Bu planlar, su zehirlemenin bir veya iki izole olayla sınırlı olmayan daha geniş bir doktrinin (“Dalet Planı”) parçası olduğunu gösteriyor.

Yasal Sonuçlar: Uluslararası Hukukun Çoklu İhlalleri

Yukarıda belirtilen eylemler, 1948 savaşında yürürlükte olan uluslararası insancıl hukukun açık ve çoklu ihlallerini oluşturur:

1907 Lahey Sözleşmesi IV — Onaylanmış ve yürürlükte

Geleneksel Uluslararası Hukuk

Biyolojik Silahlar Sözleşmesi (BWC, 1972) — İsrail imzaladı ancak onaylamadı

ICC Roma Statüsü (1998) — İsrail tarafından imzalanmadı, ancak OPT’de geçerli

Taktiklerin Sürekliliği: Kuyulardan Kuşatmaya

Suyun silah haline getirilmesi 1948’de sona ermedi. Bu, İsrail’in işgal altyapısının merkezi bir özelliği haline gelerek evrildi.

Batı Şeria: Yerleşimci Şiddeti Su Altyapısına Karşı

İşgal altındaki Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimciler, Filistin su tanklarını, kuyularını ve sulama sistemlerini rutin olarak yok ediyor veya kirletiyor.

Su engelleme, 1948’de kullanılan aynı mantığı izleyen yerleşimci kolonyal genişlemenin temel bir taktiği haline geldi: hayatı keserek toprağı kontrol etmek.

Gazze: Çevresel ve Biyolojik Savaş Olarak Kuşatma

Gazze’de İsrail, 2007’den beri yalnızca sınırları ve elektriği değil, aynı zamanda su arıtma, sanitasyon ve tıbbi altyapıyı hedef alan tam bir kuşatma uyguluyor.

Kuşatma, yaşam için temel olan suyu bir cezalandırma silahına dönüştürüyor. Bu, 1948’deki zehirlenmiş kuyularda ilk kez uygulanan bir doktrinin modern devamıdır.

Etik Netlik: Gerçek Nefret Değildir

“Kuyu zehirleme” suçlamasının bir zamanlar masum Yahudilerin öldürülmesini haklı çıkarmak için kullanılan iğrenç bir antisemitik iftira olduğu doğrudur. Ancak Siyonist güçlerin Filistin suyunu zehirlediğine dair gerçek, belgelenmiş vakaları kabul etmek, bu iftirayı yeniden canlandırmak değildir. Bu, tarihsel ve yasal gerçekliğe doğruyu söylemektir.

İsrail askeri ve yerleşimci taktiklerini eleştirmek — biyolojik savaş dahil — antisemitizm değildir. Bu, uluslararası hukukta, tarihsel sorumlulukta ve Filistinli kurbanların yaşadığı deneyimde kök salmış ahlaki bir zorunluluktur. Bu tür suçlar karşısında sessizlik, Yahudileri korumaz — savaş suçlularını korur ve tarih boyunca gerçek antisemitizmin kurbanlarını onursuzlaştırır.

Sonuç: Silah Olarak Su, Direniş Olarak Hafıza

Akka’dan Gazze’ye, sabotaj edilmiş köy kuyularından Gazze’nin akiferlerinin yavaşça boğulmasına kadar, suyun silah olarak kullanılması Siyonist yerleşimci kolonyalizminin mantığını tanımlar. Bu, uzaklaştırma, caydırıcılık ve hakimiyet taktiğidir — ve hiç durmamıştır.

Suyu zehirlemek, yaşamı zehirlemektir. Ve Filistin’in zehirlenmiş kuyularını hatırlamak, eski iftiraları çağırmak değil, modern suçlarla yüzleşmektir — gerçekle, hukukla ve suyun ve adaletin yeniden özgürce akması talebiyle.

Impressions: 37